Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
1 Eylül Dünya Barış Günü Kutlu Olsun
01 Eylül 2014, 01:10

1 Eylül Dünya Barış Günü Kutlu Olsun

çocuğun gördüğü düştür barış...

Dünya barış günü Kutlu olsun

İkinci Dünya Savaşı diye bilinen İkinci Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı, 1 Eylül 1939 günü Nazilerin Polonya'yı işgaliyle başladı. Ardında elliikimilyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz yığını haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşı bıraktı. Mayıs 1945’de son buldu. İnsanlık tarihinin bu en acımasız, en kanlı ve en kirli savaşının başladığı gün, yani 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.

İnsanlık aleminin geleceği için en önemli ve anlamlı günlerden biri olan "1 Eylül Dünya Barış Günü"nde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini bir kere daha hatırlatmak istiyoruz.

Demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inanan ve yıllardır terörün acısını yüreğinde hisseden Türk Anneler Derneği, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde, farklı isimler altında insanlık suçu işlemeyi sürdüren ve dünya barışını tehdit eden bütün terör örgütlerini lanetlemektedir.

Bilginin ve teknolojinin hızla yaygınlaştığı, özgürlükçü demokrasinin giderek önem kazandığı globalleşen dünyamızda, insanların huzur, güven ve mutluluk içinde yaşamasının temel koşulunun, "şiddet ve terör örgütlerine karşı işbirliği ve dayanışma yaparak, barış ve dostluk ortamının sürekliliğini sağlamak" olduğunu düşünüyoruz.

Türkiye, Atatürk’ün ortaya koyduğu ve tüm milletimizce de benimsenen "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini, temel ve vazgeçilmez bir ilke olarak, her platformda savunmuş ve bu barışçı tutumuyla, dünya ülkeleri arasındaki saygın yerini de almıştır.

Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu gibi dünyanın en yoğun sorunlarının ve çatışmalarının yaşandığı bir bölgede yer alan Türkiye, barış ve huzurun korunması, demokrasinin yerleşip, kökleşmesi için çaba sarf ederken, terör örgütleri, bölge barışını tehdit etmeye ve kaos yaratmaya çalışmaktadırlar. Terörle mücadele sırasında uygulamada bazı aksaklıklar yaşansa da, Türkiye, bu tür olumsuzlukları, demokratik bir yaklaşımla ve hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde aşmaya çalışmaktadır.

Cumhuriyetle beraber 70 yılı aşkın bir süredir, tüm anlaşmazlıkların karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesi içinde, diyalogla çözümlenmesinden yana olan Türkiye, bölgede barış ve istikrarın sağlanması için, ırk, dil, din, kültür farkı gözetmeksizin tüm insanlığı işbirliği ve dayanışmaya çağırmaktadır.

Bu nedenle, barış ve istikrar ortamını bozucu bölgesel anlaşmazlıkların, şiddet ve terör hareketlerinin önlenmesi, açlıkla mücadele, çevre sorunlarına çözüm bulma gibi konularda sağduyu sahibi herkesin, üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir.

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, terörden arınmış bir dünyada, mutluluğa, huzura, sevgiye, hoşgörüye, kardeşliğe ve evrensel barışa hep beraber kucak açalım!…

Türkan Aksu - Türk Anneler Derneği Genel Başkanı

Türkiye Psikiyatri Derneği 1 Eylül Dünya Barış Günü Basın Açıklaması 

   

"çocuğun gördüğü düştür barış.

ananın gördüğü düştür barış.

ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış…”

Yani Ritsos (Çeviri: Ataol Behramoğlu)

 1 Eylül 1939 tarihinde Nazi Alman orduları Polonya’ya saldırarak 20. yüzyılın en kanlı savaşını 71 yıl önce bugün başlatmıştı. Milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına neden olan bu savaşın başlangıç günü olarak kabul edilen 1 Eylül ülkemizde “Dünya Barış Günü” olarak kutlanmaktadır *.

Savaş, devlet veya ulus gibi siyasal birimler arasında ya da aynı devlet, aynı ulus içindeki rakip siyasal güçler arasında genellikle açık ve ilan edilmiş olarak yürütülen silahlı çatışma olarak tanımlanmaktadır. Ancak savaş harflerden oluşan bu tanımdan çok daha öte bir anlam taşır. Savaş insanların ölmesi, yaralanması ya da sakat kalmasının yanı sıra; ailesini, yakınlarını ve dostlarını kaybetmesi demektir. Korku, acı şiddet ve gözyaşı demektir. Savaş, yalnızca geçmişteki ya da bugünkü mağdurlarını değil, süreğen etkisiyle sonraki kuşakları da örseleyecek ağır bir travmadır.

Savaşların tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İlkel topluluklarda savaş, var olabilmenin ve yaşamı sürdürebilmenin bir koşulu iken; vahşi kapitalist dünyada savaş egemenlik kurmanın ötesinde yeni pazarlar ve pazar ilişkileri oluşturmanın yolu haline gelmiştir. “İnsancıl” gerekçeler tanımlansa ve kutsal isimler verilse bile gerçekte savaş bu çıkar ilişkilerinin bir gereği olarak yeniden üretilen bir süreci anlatmaktadır.

Yaklaşık 6000 yılı bulan yazılı insanlık tarihinde 15 binden fazla savaş yaşanmıştır ve neredeyse yaşamı boyunca savaş görmemiş ya da tanık olmamış insan yok gibidir. İkinci Dünya Savaşından sonraki “ barış ve huzur ortamında” bile (1945-1992) irili ufaklı 150’nin üstünde savaş gerçekleşmiş ve 60 milyonun üzerinde insan yaşamını yitirmiştir. Bu sayının 19. yy savaşlarındaki toplam kayıpların iki katından fazla olduğu belirtilmektedir. 1992 yılından bu güne yaşanan savaş ve çatışmalar bu sayıyı neredeyse iki katına çıkarmış, ölen, yaralanan, mağdur olan ve göç etmek zorunda kalan insanların sayısı daha da artmıştır.

Geçtiğimiz yüzyıllarda savaşlarda yaşamını yitiren ya da sakat kalan insanların çoğunluğunu askerler, diğer bir ifade ile erişkin erkekler oluştururken son yüzyılda etkilenen insanların niteliği ve niceliği değişmiştir. Örneğin askerler, 1. Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin %80’ni, 2. Dünya Savaşı’nda %50’sini ve Vietnam Savaşında ise %20’sini oluşturmuştur.. 1990 yılından itibaren savaşlarda yaşamını kaybeden insanların %90’nını kadın ve çocuklar oluşturmaktadır. Ayrıca savaşın etkileri ile yaşadıkları yerden ayrılarak mülteci durumuna düşen savaş zedelerin de %80’i kadın ve çocuklardan oluşmaktadır.

Savaş insanlarda birçok boyutta değişiklik yaratır. Çeşitli ruhsal bozuklukların oluşması ve tetiklenmesi, bireyde şiddet ve saldırganlık davranışlarında büyük bir artışa neden olması, temel insani değerlerin kaybedilmesi, bireyin kendine ve topluma giderek yabancılaşması, gelişmekte olan yeni kuşakların kişilik gelişimi üzerinde olumsuz ve kalıcı değişikliklere neden olması bu değişikliklerin başlıcalarıdır. Savaşlar yalnızca mağdurlarını değil, televizyon ekranlarından odamıza bir aksiyon filmi gibi giren sahneleri ile en fazla çocukları etkilemektedir.

UNICEF tarafından 1996 yılında yayınlanan “Dünya Çocuklarının Durumu” raporuna göre; 1986-1996 yılları arasında gerçekleşen savaşlarda iki milyon çocuğun öldüğü, 5 milyon çocuğun sakat kaldığı, 12 milyon çocuğun evsiz kaldığı, 1 milyondan fazla çocuğun ana babasını kaybettiği ve 10 milyon aşkın çocuğun ruhsal sarsıntı geçirdiği belirtilmektedir. Savaşlarda sivillerin ve özellikle çocukların daha çok ölmesi ve kayba uğraması, savaşın savaş alanları dışına çıkması, yaşamın ve toplumun tüm alanlarına yayılması anlamına gelmektedir.

Çocukların maruz kaldığı savaşların örseleyici yaşantıları - özellikle son on yılın savaşları - ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açmıştır. UNICEF’in Saraybosna’da gerçekleştirdiği bir araştırmada çocukların %50-97’sinin bombardımanlara tanık olmaktan, keskin nişancıların kurşunlarına hedef olmaya kadar ciddi ölüm tehdidi içeren yaşantılara maruz kaldıkları saptanmıştır. Yine Angola’da yapılan bir araştırma çocukların % 66-95’inin işkenceye uğrama ve insanların öldürülüşlerine tanık olma biçimindeki olaylar yaşadıklarını saptamıştır. Ayrıca tüm dünyada 250.000 çocuk asker ya da askeri birlikler içinde aşçılık, cephane taşıma gibi çeşitli görevlerde bulunmakta ve savaşa bir biçimde dâhil olmaktadırlar. Birçok çocuk bombalamalara maruz kalmakta, sıklıkla cinsel ve fiziksel istismarın kurbanı olmaktadırlar. Bu örseleyici yaşantıların çok uzun süren, sağlıklı gelişmeyi engelleyen ruhsal-toplumsal sorunlara yol açtığı bilinmektedir.

Savaş yol açtığı doğrudan acıların yanında insanlığın geleceğine ilişkin olumsuz gelişmelerin de hazırlayıcısıdır. Yapılan çeşitli araştırmalar göstermiştir ki; savaşa katılan toplumlarda, savaştan sonra şiddet ve insan öldürme davranışında ciddi bir artış meydana gelmektedir. Örneğin ABD’de Vietnam savaşı sırasında cinayet ve saldırı olaylarında iki kat artış olmuş, 100.000 kişi başın 4,5’ten 9,3’e çıkmıştır. Savaşa giren toplumlarda şiddet ve saldırı olayları savaştan sonra en az %10 artarken, girmeyenlerde en az % 10 azalma olmuştur. Savaş sonrası cinayetlerde görülen artış, savaşın sonu ya da niteliğinden bağımsızdır. Savaşta kaybedilen insan sayısı ile savaş sonrasındaki cinayet artışı arasında paralellik saptanmıştır.

Ulusal ya da uluslararası sorunlarını dayatma, şiddet ve güç kullanma yoluyla çözmeye çalışan bir devlet giderek bir şiddet toplumuna dönüşecektir. Bir devletin problem çözme biçimi giderek vatandaşları tarafından da benimsenebilir. Şiddet şiddeti doğuracak, şiddet sarmalı giderek büyüyecektir. Savaş amaca ulaşmak için şiddet kullanımını meşrulaştıracak ve insan öldürmenin önemsiz bir şey olduğu fikrini yaygınlaştıracaktır. En önemli tehlike budur. Bu tehlikeye karşı başta yöneticiler olmak üzere tüm toplumun duyarlı olması, savaşa karşı durması ve barış için çalışması gerekmektedir.

Ülkemizde etnisite ve mezhep ayrılığı nedeniyle yaşanmış olan Dersim ve 6-7 Eylül olayları, Çorum, Maraş ve Sivas katliamları ve Güneydoğu’da son 30 yıldır onbinlerce kişinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan çatışmalar ülkemizde toplumsal barışa gölge düşürmektedir. Tüm bunların yanında son zamanlarda tırmanışa geçen toplumsal, siyasal ve etnik kutuplaşmanın boyutları endişe vericidir. Edirne, Selendi ve Mersin’de başlayan ve İnegöl ve Dörtyol’daki olaylarla devam eden etnisite kaynaklı çatışmalar, linç girişimleri toplumsal barışın bozulacağı ve yeni acıların yaşanabileceği endişesi yaratmaktadır.

Savaşın ve şiddetin sonuçlarını ortadan kaldırmak, acı çeken ve travmatize olan insanların sağaltılması ve topluma uyumlarının yeniden sağlanması kadar, savaşa her yönüyle karşı olmak, savaşı ve şiddeti ortaya çıkaran, üreten toplumsal dinamikleri değiştirmek, savaşsız bir dünya yaratmak için çabalamayı da gerektirir. Savaşa karşı olmaksızın sadece onun yaralarını sarmayı hedefleyen bir yaklaşım yabancılaşmış ve kendi geleceğinde söz sahibi olma becerisini kaybetmiş yığınlar yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Bu nedenle Türkiye Psikiyatri Derneği herkesi ortak geleceğimizin korunması ve toplumsal barışın sürdürülmesi için; savaşa ve şiddete karşı içtenlikli, onurlu ve kapsayıcı bir dayanışma oluşturmaya davet ediyoruz.

Türkiye Psikiyatri Derneği
Merkez Yönetim Kurulu

 * 1981 yılına kadar 1 Eylül Dünya Barış Günü olarak ilan edilmişken; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününü” “Uluslararası Barış Günü” olarak ilan edilmiştir. Sonrasında Genel Kurul 7 Eylül 2001 tarih ve A/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül'ün Barış Günü olarak kabul etmiştir.

 

Haberi Ekleyen: Görman Hesler

Bu haber 745 defa okunmuştur.

Paylaş

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit

Güncel

Af Yasası Çıktı

Af Yasası Çıktı Yaklaşık 100 bin kişi tahliye olacak.

Yaşasın 8 Mart

Yaşasın 8 Mart Bize diyorlar ki,

Ad/Soyadını değiştirmek isteyenler 1 hafta kaldı

Ad/Soyadını değiştirmek isteyenler 1 hafta kaldı Ad ve soyadlardaki yanlış yazımlar mahkeme kararı olmaksızın değiştirilmesi süreci devam ediyor.

23 Nisan Sadece Tören Değildir

23 Nisan Sadece Tören Değildir Çocukların Yaşadığı Ağır Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretilmelidir!

İşte referandumun oy pusulaları

İşte referandumun oy pusulaları Türkiye'de ise seçmenler 16 Nisan'da sandık başında olacak.

GÖRELE ' DE HAVA DURUMU

GIRESUN

RÖPORTAJ

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

Murat Kul ile balıkçılık üzerine söyleşi

ARŞİVLEN HABERLER

Arama
ssssssssssssssssssssssssssssssssssss